11 Haziran 2016 Cumartesi

BİZANS İMPARATORLUĞU’NDA TÜRK VARLIĞI

Bu makalede başta Karadeniz’in kuzeyinde ve Balkanlar’da yüzyıllar boyu varlıklarını devam ettirmiş olan, Hun, Bulgar, Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak gibi Türk boyları ile İmparatorluğu’n doğu sınırında ortaya çıkan Selçuklu Türklerinden Bizans İmparatorluğu hizmetine girenlerin imparatorluk bünyesinde ne gibi uygulamalara maruz kaldıkları, imparatorluk içindeki konumları, idari ve askeri alanda hangi kadrolarda görev aldıkları üzerinde durulacaktır.

M.S. 5. yy.’dan itibaren Karadeniz’in kuzeyine ve Balkanlar’a inen Hun, Avar, Bulgar, Peçenek, Uz ve Kuman-Kıpçak gibi Türk boyları Bizans İmparatorluğu için sürekli bir tehlike oluşturmuşlardır. Bizans tarafından barbar olarak nitelenen bu Türk boyları ile sınırdaş olmanın getirdiği zorunluluk karşısında, gelebilecek her türlü saldırıya karşı hazırlıklı olma düşüncesinden hareketle bu toplulukları anlamaya ve tanımaya yönelmek Bizans idari mekanizmasının değişmeyen bir politikası olmuştur. Bu bağlamda, Saray Katipliği’nde Barbarlar bürosu olarak adlandırılan özel bir birimin varlığı ve bu birimde yine Barbar olarak adlandırılan komşu milletler hakkında çeşitli bilgiler toplanması Bizans’ın bu konuya gösterdiği hassasiyetin bir delilidir denilebilir. Bu birimde toplanan bilgiler sayesinde Barbarların ayrı ayrı güçlü ve zayıf olduğu yönleri, kullanılabilecek özellikleri, nasıl etkisiz hale getirilebilecekleri, toplulukların ileri gelen aileleri ve ne tür ekonomik ve siyasi ilişkiler kurulabileceği tespit edilirken, bu tür bir diplomasiyle gerektiğinde kan dökülmeden düşman Bizans imparatorunun hakimiyeti altına alınabilmekteydi. 

Bizans siyasetinde komşu barbarlara karşı kullanılan en önemli araçlar arasında para, hediyeler ve ünvanlar yer almıştır. İmparator Justinien, Hun prenslerinden başlamak üzere birçok yabancı kavimlere para, hediye ve ünvanlar vermiştir. Bu ünvanlarla bir anlamda yarı Romalı konumuna getirilen bu insanlar, ayrıca soylu kadınlarla evlendirilerek İmparatorlu’ğa daha sıkı bir şekilde bağlanmaya çalışılmıştır. Bu arada komşu ülkelerdeki siyasi çekişmeler yakından takip edilerek yaşanan taht mücadeleleri de Bizans çıkarları doğrultusunda değerlendirilmeye çalışılmıştır. Nitekim, tahtta iddiası olan prensler İmparatorluk başkentinde barındırılarak kendi rakiplerine karşı kullanılabilen bir koz haline getirilebilmekteydi. Diğer taraftan, İmparatorluk’tan para yardımı alan her yabancı prens de ona belli bir miktar asker vermeyi kabul ederken, Bizans’a yönelik gerçekleşebilecek tüm işgallere karşı bütün sınırlarda savaşmaya hazır vasallar veya müttefikler haline gelmekteydi. Bu konuda, Ünlü Bizanslı tarihçi Prokopios, Bizans’ın Gizli Tarihi adlı eserinde İmparator Justinien Dönemi’nde Hun ordularının sürekli Bizans İmparatorluğu’na saldırdıkları ve yağmaladıklarından bahsedilirken, imparatorun Hunlara devlete yaptıkları hizmet için para yağdırdığı, böyle davranmasının sebebinin ise Gotlara ya da başka düşmanlara karşı Hunların Bizans’ın müttefiki olmalarından ileri geldiğini vurgulamaktadır. Nitekim bahsedilen bu müttefiklik bağlamında Justinien’in ünlü komutanı Belizer İtalya’daki seferinde İmparator’dan yardım için kendine bağlı birlikleri haricinde çok miktarda ücretli Hun kıtalarının gönderilmesini de talep etmiştir.

Yine, İmparator Heraklius zamanında İranlılara karşı Bizans Hazar Kağanlığı ile ittifak yaparak bir anlaşma yapmış ve bu anlaşma karşılığında Hazar kağanı ordusuyla Kafkaslar’a girerek Tiflis’te İmparator ile birleşmiştir. İmparator Kağana 40.000 Hazar askeri desteğine karşılık olarak kızını kendisine verebileceğini söylemiş ve Kağan da bu teklifi kabul etmiştir. Dolayısıyla 40.000 Hazar askerini alan İmparator, kızını Hazar Hakanı’na gönderirken Hakanın ölüm haberi ile bu evlilik gerçekleşememiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder